,

DİN OLGUSUNDAN SIYRILARAK GERÇEKTEN ÖZGÜR İRADEM VAR MI VE PENFİELD-LİBET DENEYLERİ

Tanrı insanı yarattı ve yaptıklarından, eylemlerinden yarattığı insanı sorumlu tuttu. Var olduğumuzdan beri bize dayatılan inanç ve düşünce budur. Kur’an-ı Kerim Müzzemmil suresi 19.ayette der ki; “Bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine varan bir yol tutar.”. Ya da Abese suresi 12.ayet ise “Dileyen onu düşünür, öğüt alır.” der. Diğer semavi dinlerin kutsal kitaplarından İncil’i incelediğimizde karşımıza çıkan şöyledir: “Özgür irade, Tanrı’nın insanlara verdiği değerli bir hediyedir, böylece O’nu bütün yüreğimizle sevmeyi seçebiliriz.” (Matta 22:37). Kutsal kitaplardaki kesitlere baktığımızda insanın elindeki her şey insana bırakılmıştır. Yaptıklarımızın sorumlulukları bizim omuzlarımızdadır. Peki gerçekten bu böyle mi? Gerçekten özgür iradem var mı ve ben özgür müyüm? Determinist ve mutlak kaderci(fatalist) anlayıştan ve din olgusundan biraz uzaklaşarak bu soruyu bilimsel yollarla kanıtlamak ve anlamak ise birçok bilim insanının ve filozofun çağlar boyunca ortak çabası olmuştur.

İnsan beyni ve bilinci hakkında binlerce çalışma yapılmıştır fakat hala bu mekanizma hakkında kesin fikirlere ulaşamadık. Fakat bu çalışmaların çoğunun öne sürdüğü fikir şöyleydi: Birtakım ince hesaplamalar var ve biz bu hesaplamalara göre bu dünyada yaşıyoruz. Örneğin elimde bir armut var ve ben bu armudu elimden bırakırsam armudun yere düşeceğinden eminim çünkü yer çekimi var. Fakat fizyologlar bu konu hakkında tam tersi düşüncelere sahipler. Fizyologlara göre; bilincimiz her şey olup sona erdikten sonra devreye giriyor. Yani elimde tuttuğum armudu bırakmam benim bilinçli bir kararım değil. Ben armudu bıraktığım için armut yere düşmüyor. Armut yere düştüğü için ben bırakmış oluyorum. Yer çekimi senaryosu gerçekleşsin diye mecburi bir eylemde bulunuyorum ve farkında bile olmuyorum.

Fizyologların bilinç sonradan devreye giriyor iddiasını kanıtlamak için birçok motor korteks deneyi ve özgür irade deneyleri yapıldı. Bunlardan biri “Penfield deneyleriydi”.Penfield bir beyin cerrahıydı.Beyin alanındaki çalışmalarının dışında ruh ve karar verici kimdir, özgür müyüz sorularının cevabını araştırıyordu.Araştırmaları ise son derece geniş kapsamlıydı.Penfield bu araştırmaları dahilinde olan bir deney yaptı.Penfield hastalarını ameliyat ederken hastalarını denek olarak kullanırdı ve bu ameliyatlarda ne olacağını gözlemlemek için beynin farklı bölümlerini uyarırdı. Bir gün deneylerinin birinde beyinde motor korteks denilen bedenin hareketlerini kontrol eden bölgeyi uyardı. Orayı uyarırken gözlemledi ki hastanın kolu bacağı vs. hareket ediyor faka hasta bunların hiçbirini bilinçli olarak yapmıyordu.Hastasına kolunu kendi rizanla mı kaldırdın sorusunu sorup “hayır” cevabını aldıktan sonra hastası üzerinde yine aynı deneyleri yapmaya başladı.

Penfield bu sefer hastasına ben beyninin aynı yerini tekrar uyaracağım kolunu kaldırma komutu vereceğim fakat senden kolunu kaldırmamanı istiyorum dedi. Hasta diğer kolunu kullanarak kolunu durdurmayı başardı. Hatta öyle bir aşamaya gelindi ki artık beynin motor korteks bölümü uyarılsa bile hasta kolunu kaldırmamaya ve buna engel olmaya başladı .Bu deneyden çıkarılacak sonuç şuydu: Beyin bedenimize şu hareketi yapmayı emrediyorum şeklinde bir komut gönderiyor. Fakat bedenimiz hayır bunu yapmayacağım başka bir eylemde bulunacağım diyerek beyin komutasına karşı geliyor. Bu açıdan baktığımızda beynimizden bedenimize giden komutu yeniden düzenleyen ve şekillendiren bir karar vericimiz var. Komuta merkezimiz beynimiz ama fakat onu komuta eden nerede? Yani bizler sadece dışarıdaki uyarıcılara değil de içten gelen uyarıcılara da sahibiz ve bu şekilde kararımızı belirliyoruz. Beynin komutasına karşı gelip yeni ve bağımsız bir komut yazıyoruz. Peki bu tercihleri ve yeni yazılmış bu komutları biz mi yapıyoruz?

İşte bu soruya cevap vermek için ise Libet deneylerine bakmak gerekir. Libet deneyleri oldukça teknik bir deneydir ve objektif sonuçlara ulaşmak için birçok cihaz kullanılmıştır. Deneye gönüllü olan kişiden istenilen şey elini ya da parmağını kendisinin istediği bir zamanda oynatmasıdır. Deneyi daha kesin ve ölçülebilir hale getirmek için deneğin parmağı EMG’ye (elektomiyografi) bağlanıyor.Bu cihazın amacı ise denek parmağını gerçekten oynatıyorsa sadece gözle olan gözleme güvenmek yerine denek parmağını gerçekten oynattı mı yanılsamasına son vermektir. Bu cihaz kaslarımızdaki elektrik potansiyelini ölçerek parmaktaki en ufak bir eylemi saptayacak ve grafiğini kağıda dökecek. Deneyimizin ikinci parçası ise saat şeklinde bir kadrandır. Bu cihazın kullanılma sebebi ise eğer parmağımızı oynatırsak bundan önce parmağımızı kaldırmaya karar vermek ve niyet etmek zorundayız. Bu kadranı kullanarak ise denek ne zaman parmağını kaldırmaya karar verdiyse kadrandaki sayıyı söyleyecek ve bu sayede EMG cihazıyla ve kadranla karar verme ve eylemi gerçekleştirme arasındaki zaman farkını ve anı ölçmüş olacağız.

Üçüncü ve son cihaz ise EEG yani elektoensefalografi. Deneğin başına geçirilen başlık yardımıyla deneğin beyin elektriği ölçülecek ve bu sayede parmak kaldırma kararına dayalı olarak beyin elektriğinin nasıl değiştiği grafiğe aktarılacak. Bu deneylerin sonuçlarına baktığımızda ise parmağımızı kaldırma kararını verdikten 200 milisaniye yani 0.2 saniye sonra parmağımızı kaldırıyoruz. Parmak kaldırma kararı olayı bilince ait bir olaydır. Nitekim zaten denek bu kararı aldıktan sonra da denek parmağını kaldırdı.

Libet Deneyine ait grafik

Fakat deneye göre ortada bir çelişki vardı. Bu deneylerin sonuçlarına baktığımızda denek parmağını kaldırmak üzere emin oldmadan önce beyninde birtakım hareketlenmeler başlıyor. Yani parmağımızı kaldırmaya karar verdiğimiz anla beynimizdeki hareketlenmelerin aynı anda olması gerekmez miydi? Sanki benim yapacağım şeyler ben farkında bile olmadan çoktan planlanmış ve senaryosunu bekliyor. Bilincim bir şeylere karar veriyor fakat beynim bilincimden önce olacakları bilip hareketlenmeye başlıyor. Libet’in deneylerinde beynim bilincimden önce olacakları bilip 0.2 saniye öncesinden hareketleniyor. Bu deneyleri daha da kuvvetlendirmek için daha sonraki yıllarda daha üst düzey cihazlarla deneyler yapılıyor. bu deneylere göre bilinç karar vermeden 6-7 saniye önce beyin hareketlenmeye başlıyor ve elektrik akımı artıyor daha sonra bilinç devreye girip denekler kollarını oynatmaya başlıyor. Yani bilincimiz dışında bir kuvvet var ve ne yapacağımız 6-7 saniye öncesinden biliniyor. Beynimdeki bir şey ben daha farkına bile varmadan, kararımı vermeden neler olacağını ve ne yapacağımı biliyor.

Yani şu an yazdığım her cümle 6-7 saniye öncesinden ya da Libet’in deneyindeki gibi 0.2 saniye öncesinden tasarlanmış ve bilincim bu yazılmış senaryodan sonra bilincim devreye girip bilinçli ama bilinçsiz sayılabilecek kararlar almış oluyorum. Deneyin sonuçlarına ve grafiklere bakıldığında ben bu durumda yazdığım hiçbir cümleden ya da konuşurken sarf ettiğim hiçbir kelimeden sorumlu değilim. Çünkü her şey benim bilincimden önce beynimde belirmeye başlıyor. Ben sadece bilincim dahilinde yaptıklarımdan sorumlu olup ama aynı zamanda beynimdeki hareketlenme bilincimin aktifleştiği dönemle aynı anda başlamış olsaydı o zaman özgür iradeden bahsedebilirdik. Fakat bilincimden önce bir şeylerin kararı önceden verilmiş ve bunu beynim kavrıyorsa ben özgür sayılamam ve özgür iradeye sahip olamam. Bu ise tamamiyle deterministik ve mutlak kaderci bir yaklaşım olur. Her şey kaderden sayılır, ben hazırlanmış bir senaryonun oyuncusu olurum ve yaptıklarımın hiçbir bağlayıcılığı olmadığından ve bir nevi zorla yaptırıldığından Tanrı, cennet, cehennem gibi kavramların geçerliliğini yitirmesi gibi birçok problemle karşı karşıya kalırız.


Her ne kadar kutsal öğretilerde, semavi dinlerde ve birçok inanışta özgür iradeye sahip olduğumuz söylense de parmağımı oynatmak gibi basit bir eylem bile bilincimden önce belirlenmişse hiçbir zaman özgür iradeye sahip olduğumuzu söyleyemeyiz. Her şey bir oyun gibi hazırlanıp zamanını bekliyorsa ki bu kaderdir ve belki bizde bu oyunun kuklaları olarak yaşamaktayızdır. Fakat dini, mistik ya da bilimsel olarak farklı yönlerden bu konuya yaklaşıp farklı sonuçlar elde etsek de tüm insanlık hayatı boyunca bu sorunun esiri olmaya devam edecektir.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir